ben bir küçük cezveyim

köşe bucak gezmeyim

Çarşamba, Mayıs 30, 2007

yeni bir şehirde, yeni bir sayfayla iki kişilik hayatıma devam ediyorum.

Cuma, Mart 03, 2006

ne garip tam 1 yılımı doldurduğum gün sayfayı kapatmak zorunda kaldım. yazmayı seviyorum. keyif alarak yazıyordum. ama hiç keyfim kalmadı. tekrar yazıp yazmayacağımı da bilmiyorum.

Perşembe, Mart 02, 2006

aslında bugün yazmaya hiç niyetim yoktu. hala hastayım. sabah hastaneye gelirken , kahvaltı ettikten sonra acile meralin yanında dinlenirim diye düşünüyordum. ama sabah serviste öğrendim ki uzmanlardan biri sayfamı keşfetmiş. aslında gizli saklı birşey yazmıyorum. ama yine de bütün servisin sayfamı okuması riskini de göze alamadım. bu sebeple de sabah sabah asistan odasında çoğunu draft yaptım. daha sonra handanın yardımı ile hepsi görünmez oldu. bu iş semayı bayağı eğlendirdi. halimi gülüp gülüp durdu. son zamanlarda hiç bu kadar eğlenmemişmiş. neyse sözün kısası bir müddet arşivim gözükmeyecek

Salı, Şubat 28, 2006

Kendimi paçavra gibi hissediyorum. Pazar nöbette boğazım ağrıyordu. Dün de biraz kırgınlık vardı. Bugün ise adeta dökülüyorum.

Son zamanlarda iyi bir şekilde kitap okuyordum. Akşamları eve geldiğimde de tv karşısında battaniyemi örüyordum. Geçen hafta 2 tane de nöbet tuttum. 1 kere geçen hafta 1 kez de bu hafta olmak üzere 2 kez spora gittim. Benim için buraya kadarmış. Yarın spora bu halde gidemeyeceğim kesin. Bu akşam ne kitap okuyabiliyorum ne de örgü örebiliyorum. Tek yapabildiğim tv ye bakmak. Bu kış hasta olmadım diye sevinip uruyordum, hevesim kursağımda kaldı. Bir de hasta oldum mu kolay kolay atlatamıyorum. Bakalım bu sefer nasıl olacak?

Cuma, Şubat 24, 2006

dün bütün günüm reanimasyonda boş boş oturark geçti. meğer hoca ve şef yardımcıları uludağa kongreye gitmişler. o yüzden beni yoğun bakıma bırakmışlar. servis boş kalmasın diye. ben bunu öğrenince figeni serviste bırakıp kuaföre gittim. bütün günüm lay lay lom geçti.
öğleden sonra erken çıkıp ayşegüle gittim. gittiğimde kızlar daha masadan kalkmamışlardı. sohbet ettik. ayşegülden sonra nöbete gittim. bana yeni bir oda ayarladılar. suit oda. bayağı güzeldi. 2 tane tv vardı. bütün akşamı tv karşısında çalıkuşunu okuyarak geçirdim. sonlara doğru kimi zaman ağladım, kimi zaman kahkahalarla güldüm. harika bir kitap. bütün geceyi uyuyarak geçirdim. sabah da kalkıp taksiye atladım. semayı yoldaki hastaneden alacaktım. cerrahiden pelini gördüm. üçümüz aynı taksi ile sohbet ederek hastaneye vardık. sema ile hızlı bir kahvaltı sonrası ameliyathaneye indim. fena bir gün değil. sanırım 1 saat içinde vakalarım biter. ve ben de annemlere katılırım.
pazar günü yine nöbetim var. annemler ben nöbette iken gidecekler.

Çarşamba, Şubat 22, 2006

annem burda

akşam ablamla tel. görüşmemi yaptım. bir taraftan battaniyemi örüp diğer taraftan onun tesellilerini dinledim. gözüm de atv de aliyede. ağladım. bana dualar etti. teselli etti. sabretmemiz gerektiğini söyledi. bu kız beni gerçekten sakinleştiriyor. nitekim yatağa girdiğimde daha iyiydim.
sabah canım kalkmak istemedi. ben de kalkmadım. 10:30 da hastanedeydim. bugün sadece konsültasyonlara bakacağım. birazdan dahiliyeye bir hastaya bakmaya çıkmam gerekiyor. öğle tatili geçsin diye bekliyorum.
sema balkona yanıma geldi. dün bütün gece senin yüzünden uyuyamadım. bugün ruh halin normal değilse yanına gelmeyeceğim dedi. gece nöbet iyi geçmiş ama o sabah 4 e kadar uyuyamamış. biraz da şifayı kapmış. zaten hastanede yatınca normal insan bile hasta kalkıyor. öğlende yemeğe çıkarken annemi aradım. tel de çok ses geliyordu. neredesin dedim. istanbuldayız dedi. meğer cenaze varmış. kim olduğunu bilmiyorum ama Allah rahmet eylesin. beni pek bir mutlu etti. annem, babam ve teyzem gelmişler. işten hemen çıkıp eve gitmem gerekiyor. hem yemek yapmalıyım hem de dağıttığım evi toparlamam lazım. evi o kadar dağınık görmeseler iyi olur. sonra babam halime acıyıp duruyor.
çalıkuşunu okumaya devam ediyorum. gülbeşeker bölümündeyim. evde battaniyeyi ördüğüm için sadece hastanede okuyorum.
akşam aerobiğe gitme işi de yatmış oldu.

Salı, Şubat 14, 2006

eve geldim. hastaneden sonra nişantaşına gidip işimi hallettim. dışarı çıktığımda kar yağmaya başlamıştı. yalnız başıma bir kaç mağazaya baktım, bişeyler denedim. beğendiğim ayakkabının 38 i yoktu. beğendiğim kazağın kolları meğer uzun değilmiş. zaten alsam da öylesine alacaktım. çok da bayılmamıştım. uzun zamandır almak isteyip de her nişantaşına gittiğimde unuttuğum pasta tabağı maalesef satılmış. sinir oldum. pahalı bir tabaktı ama mağaza indirimdeydi. haticenin de aynı tabaktan var (portakal ağacı). krem rengi, ayaklı., kenarları dantelli gibi. hatice yoksa tabağımı sen mi aldın? eve geldim. çok uykum vardı ve eve gelir gelmez yatıp biraz uyurum sonra da yemek yerim diye düşünmüştüm ama olmadı. hala yemek de yemedim. ellerim de hala ısınmadı, soğuk. canım kendime bişeyler hazırlamak istemiyor. ama takside gelirken yarın kahvaltı için böğürtlenli kek ve turşu kavurması yapsam diye içimden geçirmiştim. halbuki şimdi o işleri yapacak hiç enerjim yok.
gece nöbet güzel geçti. daha doğrusu gece birşey çıkmadı. gece tel. görüşmemi yapıp yattım. trt 1deki filmi seyrettim. bu arada semayı yeni gün başlangıcında doğum günü mesajı çektim. saat 2 de aradı. bayağı konuştuk. daha doğrusu o konuştu. havalara uçuyor desem yeridir. aşık oldu. hayırlısı. sanırım perşembe günü tanışacağız.
akşam polikliniğe gittim. geçirdiğim güzel günü yazmak için, ama bir türlü sayfayı açamadım. dünü anlatmak da bugüne kaldı.
aslında öğleden sonra uzmanlık işlemleri için il sağlık müdürlüğüne gidecektim ve işim bitince nöbet saatine kadar (18:00) tek başıma bu soğukta nasıl vakit geçireceğim diye düşünüyordum. sonra plan yapmayan ve yapmayı da sevmeyen bir arkadaşım. nasıl olduysa tüm öğleden sonrasında bana eşlik etti. yürümeyi sevmediğini düşünürdüm ama benimle yürüdü. beyazıt civarındaki camilere baktık sadece dışardan. süleymaniyeye gittik. o kadar uzun zaman olmuştu ki gitmeyeli. sanırım en son babamla bir veliler toplantısına geldiğinde (lisede) gitmiştik. çok beğenmiştim ama bu kadar güzel olduğunu gerçekten unutmuşum. bahçesi çok güzeldi ve çok soğuk. ikimiz de buz tuttuk. erzurumda üni yi okuduğu için buranın soğuğunu soğuktan saymıyor ve o yüzden de atkı takmıyor. tabii eldiven de yok. başka bir zaman İnşallah tekrar gezeceğiz. bu sefer içlerine de gireceğiz.
Vefa bozacısına gittik. Ortaokuldayken tuba sürekli anlatırdı ve ben de vefa bozacısını merak ederdim. Samsunda bozayı genelde insanlar bilmez. Ben de ilk bozamı ortaokuldayken bir hafta sonu gittiğim lüleburgazda şengüllerin evinde içmiştim. Gittiğimizde kimsecikler yoktu. Arkadaşım kalabalıkları pek sevmez. Benden çok mutlu oldu. Her zaman dolu olurmuş, senin şansın dedi. Güzel bir yerdi, beğendim. Belki bir gün gelip samsuna şuayip abiye götürmek için de boza alırım. Sonra fatihte yemek yedim. Yemek ve çayın ardından nöbet saati yaklaştı ve kalktık. En son hırka-i şerif camiinin bahçesinden geçerek hastaneye vardım. Daha önce süleymaniye civarında gezinmiştim ama kimle ve neden o ara sokaklara girdiğimi bir türlü hatırlayamadım. Süleymaniye kütüphanesini merak ediyordum onu da gördüm. Benim hayal ettiğim gibi bir çıkmaz sokakta falan da değilmiş.
şehzadebaşı camii'ni de görmek istiyordum. sinanın eseri. ama vakit kalmamıştı. başka zaman İnşallah.
ben bu tip gezileri genelde handan veya ak ile yaparım. çok da eğlenceli olur. sema ile hiç bu tarz gezimiz olmadı. ilk dfa onlar dışında biri ile gezmiş oldum. farklı birinin gözüyle de görmüş oldum.
bu arada dün beratla tel de konuştuk. kardeşim kendine bir sayfa açmış, www.blogcu.com/tweenguy baş köşeye de beraber taylandda çekindiğimiz resmini koymuş, tabii beni kırparak. pek bir seviyor o resmini. ona ne kadar gözlerini bu kadar kırıştırarak gülme desem de beni pek dinlemiyor.


(eski yazıları okumak ne garip oluyor. bu arada yukarıda kalabalğı sevmeyen arkadaşım fethi yada mehmet yani müstakbel kocam.)bahsettiğim tabağı daha sonra çok daha ucuza eminönünde en sevdiğim mağaza olan sarılganda bulup aldım. hatta kalpli ve uzun tepsi gibi olanını da aldım. 8.10.2010.

Pazar, Şubat 12, 2006


evim evim güzel evim


evin yolu kapalı ve benim sevimli kardeşim arabaya ulasmaya çalışıyor
(beratcım rengin neden böyle mavimtrak oldu anlamadım)

Dün gece kitabı (romantik hareket) bir türlü elimden bırakamadım. Tv de okan bayülgenin programı vardı. Hidayetin tv karşısında hiç durmadan kitap okumasına şaşardım. Gece ben de aynı durumdaydım. Bir ara tv ye baktığımda deniz seki’yi gördüm. Önceden bu kadını hiç beğenmezdim, ne kadar oldu bilmiyorum (1 yıl değil) ama bir müddettir ben bu kadını pek bir beğeniyorum. Tv de klibi çıktımı başka odaya gitmeyip, yada zapping yapmayıp dinliyorum. Hem kendi hem de sesi güzel. Sanırım geçen yazdı, Bülent ortaçgil-zuhal Olcay konserine gittiğimzde kadın semanın yan tarafında oturuyordu. O zaman bana kocaman cüssesiyle acayip itici geliyordu. Şimdi neden beğeniyorum? Ne oldu da beğenmeye başladım hatırlamıyorum. Neyse programda okan bayülgenin kadına bakışları ve gülümsemeleri çok ….. (ne geldi demem gerektiğini bilmiyorum). Tarif edemiyorum. Ama tanıdık geldi desem yeridir. Bu adamı da sevmem ama bu programda pek bir sevimli gözüktü gözüme.
Gece güzel güzel kitabı bitirmeye çalışırken birden elektrikler gitti. Can havliyle cep tel in ışığını açtım. Gece 3 gibi yatağa girmek zorunda kaldım hem de gece lambası olmadan. Tamamen karanlıkta yatmaktan nefret ediyorum. Tam gözlerim karanlığa alışmışken elektrik geldi ve yatağın içinde biraz daha okuyup, bitiremeyeceğime kanaat getirip yattım.
Sabah handan aradı. Haluk arkadaşlarıyla kahvaltıya gitmiş. Biraz daha uyuyacağımı söyledim. 2 gazete kitap veriyormuş, onu haber vermek için aramış (geçen gün onun evdeki konuşmamız sebebiyle). Uyuyacağım dedim ama uyumadım. Tekrar kitabı elime aldım. Sonra kalkıp kahvaltı yaptım ve halime’yi markete yolladım. Boşuboşuna 3 tane gazetem oldu. İkisinin kitabı bitmiş. Diğer kitap da en az istediğim kitaptı. Ben kendim gazete aldığımda hiç okumam. Başkasının gazetesini (özellikle bizim suat’ınkisini) okumaktan daha çok keyif alıyorum. Şöyle bir bakacağım 3 gazete.
Handanı arayıp evden çıkmak istemediğimi söyledim. O da gelmiyor, araba haluktaymış ve belki murat gelecekmiş.
Sonunda kitabı bitirdim. Kendime göre almam gereken dersi aldım. Ama bunu uygulayabileceğimi hiç sanmıyorum. Semanın dediği gibi ben birinden hoşlandığımda tamamen karakter değiştiriyorum. Çıtkırıldım oluyorum (halbuki kızların bu haline gıcık olurum ve her zaman sert olmamla övünmüşümdür) ve de iradesiz. En sinir olduğum yanım da bu zaten iradesiz olmam. Sema kuşadasından döndüğünde bana başka bir kitap vereceğini söyledi. Halbuki ben bu tip kitapları okumayı da sevmem.
Gün içinde sait faik’in havada bulut isimli kitabına başladım. Dışarıda da lapa lapa kar yağmaya başladı. Tülü biraz açıp dışarıyı seyrettim. Sonra yengem geldi, bayağı da oturdu. Onunla sohbet ederken aklım hep kitaplardaydı. Sohbet sırasında sıkıldıysam ya da dinlemiyorsam (ki bu çok olur) sürekli tasdik ederim, tabii haklısın deyip dururum. Ablam bu huyumu öğrendiği için ne zaman haklısın desem şüphe ile yüzüme bakıp ciddi misin diye sorar. Yengem gidince tekrar kitaba döndüm. Sonra canım selim ileri okumak istedi ve İstanbul seni unutmadım’ a geçtim (çok maymun iştahlıyım, bir taraftan Allah’a şükrediyorum iyiki ip almamışım. Bir de battaniye örme işi çıkacaktı). Üsküdarla ilgili bölümü okurken gittiğim her ülkede küçük bir not defterine sürekli not tuttuğum halde istanbulla ilgili bir defterimin olmadığını düşünüp, küçük bir deftere gezmem gereken yerler hakkında notlar tutmaya karar verdim. Bu arada üsküdardan hergün geçiyorum ama hala gezmedim. İlk geldiğimde handanla ve ak ile gezeriz diye düşünmüştüm. Gitem zmanı geldi hala gezeceğiz.
Akşam berat aradı. Ailecek mutfakta mum ışığında oturuyorlarmış. Ümmühan ve Osman da ordaymış. Annem çocukluk hatıralarını anlatıyormuş. Beratın beni araması tabii ki bir kaçış. Normalde kesinlikle tüm ailenin oturduğu odada uzun müddet oturmaz. Yukarıda odasında int. Başında arkadaşlarıyla chat yapar ve bir taraftan da ya müzik dinler ya da tv seyreder. Elektriğin bazen gitmesi çok iyi oluyor. Önceki eve gitmemde de kesilmişti ve berat ve hidayetle hidayetin odasında baş başa 1 saat geçirmiştik. O bile bana yetmişti. Tv yüzüden eskisi gibi sohbet edemiyoruz.
Hidayet henüz ılgazdan dönmemiş. Bu arada evin yolu kar yüzünden kapanmış. Dün ayşenur da eve çok zor dönebilmiş. Samsunda okullar 2 gün tatil olmuş. Çocuklar da ümmühan da yaşadı. Bazen keşke şu kızın yerinde olsaydım diyorum.
Yarın nöbetçiyim. Hastaneye nasıl gideceğim bilmiyorum. Muhtemelen sabah benim evin yolu da kapanmış olur. Bu arada yatmadan ütülemem gereken biri mavi, biri yeşil olmak üzere 2 forma, bir de önlük var.
Sabah gidemeyeceğime kanaat getirirsem filiz ablayı arayıp zin almayı düşünüyorum. Zaten öğleden sonra il sağlık müdürlüğüne gitmek için izin alacaktım. Daha uzmanlık işlerimlerini halletmedim.

Cumartesi, Şubat 11, 2006

64'ü gördüm

Haftalardır omuz ve boyun ağrısı yüzünden uyuyamıyorum. Uyuduğumda ağrı ile uyanıyorum. Dün hayriyeye (teknisyen) masaj yaptırdım ama yeterli gelmedi. Bugün semanın tezini yazmaya başladım ve ağrılarımın sebebini de keşfettim, bilgisayar. Elif de tezini yazarken boyun fıtığı olmuştu. Allahtan semanın tezi çok uzun olmayacak.
Bugün her tatil günüde olduğu gibi öğlende kalktım. Kendime çok güzel bir kahvaltı hazırladım ve tv karşısında keyifle kahvaltı yaptım. Handanı aradım ve bu arada tartıya çıktım ve ne göreyim? 64 olmuşum. Daha önce hiç 63 ün üstüne çıkmamıştım. Samsuna gittiğimde 61 idim ve aynı kiloda kalmayı başararak istanbula dönmüştüm. Handan çığlıklarımı duyunca önce ne oluyor dedi. Sonra da eeeee 64 olmak iyi mi? Yoksa kötü mü? Diye sordu.
Günümün geri kalanında yatak odasında sandalyenin üzerindeki kazak yığınını toparladım ve sonra da önceki gün aldığımız pazıyı pişirdim. Sanırım bu benim ilk sebze temizleyip haşlamam. Bulguru biraz fazla katmışım bu yüzden de benim yemeğim pazılı bulgur pilavı gibi oldu. Ama olsun tadı gayet güzeldi, çok beğendim.
Bugün ablamla tel görüşmemizi henüz yapmadık. Çünkü telefonunu ayşenura vermiş. Ayşenur kuzeninin sınıfı ile birlikte ılgaza gitmiş. hidayet de arkadaşlarıyla birkaç günlüğüne ılgaza gitmiş ve dayı yeğen dağda buluşacaklarmış.
Sema ile de konuşmadık ama sabah mesaj atmış, kuşadasına vardığına dair. dün bütün gün gördüğü kabusu anlatıp durdu. (ölüler ve kapuçinoyla ilgili ) bu sebeple yolda kaza falan mı olacak diye biraz tedirgindim ama sağsalim varmış. gerçi onun rüyaları çıkıyor olsa malezyadan dönerken uçağın düşmesi, bizim ölmemiz onun ise kurtulması gerekiyordu. görüldüğü üzere hepimiz sağlamız.
tüm akşam boyunca kitabı okuyup durdum ama hala bitmedi. yarına kalmasını istemiyorum. önüme başka bissürü kitap yığdım ve hala hangisine başlayacağıma karar da veremedim. gerçi hastanede de diğer okuduğum kitap var. ona da artık geri dönmem gerek. insanın ders çalışmayıp da rahat rahat kitap okuması ne harika bir şeymiş.
Yarın belki handana giderim aşure yemeye.

Çarşamba, Ocak 25, 2006

geri sayım başladıııı

akşam sınav tarihini öğrenince sabah hastaneye gelmek için hazırlandım ama sabah dışarısı okadar kötü görünüyordu ki gidemeyeceğime kanaat getirip tekrar yattım. öğlende sınava birlikte gitreceğim şişli etfaldeki doktor hanımla konuştum. il sağlık müdürlüğne gitmem gerekiyormuş. hazırlanıp evden çıktım. benim evin yolu çok kötüydü . hele üst geçitten nasıl yuvarlanmadan indim bilmiyorum. stv de insanlarla hep o üst geçitte röpörtaj yapıyorlar. nasıl üşüyor musunuz? hava nasıl vs diye.
il sağlık müdürlüğüne kolayca gittim ve işimi çabucak hallettim. sultanahmet ve ayasofyanın önünden tramvayla geçtim. kar altında çok güzel görünüyorlardı. bu arada tüm yol boyunca küçük not defterimden ezber yapıp durdum. sonra taksime geldim. bu gece burda yatacağım. eve gitsem bir daha gelemem çünkü. sema da burda. marketten bir haftalık stok yapmış. tüm geceyi bişeyler yiyp içerek geçireceğiz. sınava 5 gün kaldııııııııı.